Tafsir As-Saadi - Turkish

Multiple Ayahs

Tags

Download Links

Tafsir As-Saadi - Turkish tafsir for Surah Al-Muzzammil — Ayah 3

1- Ey elbisesine sarınıp bürünen! 2- Kalk ve birazı müstesnâ geceyi namazla geçir; 3- Yarısını veya ondan biraz azını. 4- Yahut da ondan biraz fazlasını. Kur’ân’ı da tertil üzere (ağır ağır ve tane tane) oku. 5- Şüphesiz Biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz. 6- Çünkü gece kalkışı hem daha etkilidir hem de ondaki okuyuş daha düzgün ve sağlamdır. 7- Gündüz vakti ise senin uzun uğraşların vardır. 8- Rabbinin ismini an ve her şeyden yüz çevirip tamamiyle O’na yönel! 9- O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir (hak) ilâh yoktur. O halde O’na güvenip dayan! 10- Onların söylediklerine karşı sabret ve onlardan güzel bir şekilde uzaklaş. 11- Refah sahibi o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet tanı!

(Mekke’de inmiştir. 20 âyettir)

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adı ile.

1-2. Müzzemmil, Müddessir gibi elbiseleri ile sarınıp örtünen, onlara bürünen demektir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın risaleti gibi büyük bir lütfa mazhar olup da O’nun Cebrail’i ona göndermek sureti ile vahyini indirmeye başladığı sırada bu şekilde örtünmüştü. Çünkü o, benzeri görülmedik ve rasûller dışında hiçbir kimsenin dayanamayacağı bir durum ile karşılaşmıştı. İşte Peygamber, Cibril aleyhisselam’ı gördüğünde dehşete kapılmıştı. Hanımının yanına gelerek şiddetli bir titremeye tutulmuş halde:“Beni örtün, beni örtün!” demişti. Daha sonra Cibril aleyhisselam ona gelerek:“Oku” dedi. Peygamber: “Ben okuma bilmem” deyince, Cibril onu alıp bağrına sıkı sıkı bastırdı. Onun okumasını da ısrarla istedi. Sonunda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem okudu. Daha sonra Yüce Allah, ona sebat verdi ve ardı arkasına vahiyler gelmeye devam etti. Sonunda rasûllerden hiçbir kimsenin ulaşmadığı bir konuma geldi. Gerçekten peygamberin nübüvvetinin başlangıcı ile nihaî noktası arasındaki fark pek büyüktür. Bundan dolayı Yüce Allah, ona ondan ilk olarak sadır olan bu vasfa uygun hitapta bulundu. Burada ona kendisi ile ilgili ibadetleri emretti. Sonra ona kavminin eziyetlerine tahammül ve sabır göstermesini, daha sonra da ona verdiği emri açıkça bildirmesini, onları açıktan açığa Yüce Allah’a davet etmesini istedi. Yüce Allah, burada Peygamberine ibadetlerin en şereflisi olanını emretmiştir ki o da namazdır. Yine bu namazı vakitlerin en üstün ve en faziletlisinde edâ etmesini istemiştir ki, bu da gecedir. Yüce Allah, Peygamberine rahmetinin bir tecellisi olarak ona gecenin tümünü namazla geçirmesini emretmeyip:“Kalk ve birazı müstesnâ geceyi namazla geçir” buyurmaktadır. 3-4. Daha sonra namaz kılınacak sürenin miktarını tesbit ederek:“Yarısını veya ondan” yarısından “biraz azını” üçte bir ve ona yakın bir süre namaz kıl. “Yahut da ondan” yarısından “biraz fazlasını!” Bu da gecenin üçte iki kadarı olur. "Kur’ân’ı da tertil üzere (ağır ağır ve tane tane) oku.” Çünkü Kur’ân bu şekilde okunduğunda onun üzerinde iyiden iyiye düşünülebilir. Böylece Kur’ân ile kalp harekete geçer, onun âyetleri ile Allah’a ibadet eder ve kalp buna tam anlamı ile hazır hale gelir. O bakımdan Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: 5. “Şüphesiz Biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz.” Sana manaları pek büyük, nitelikleri pek üstün olan bu Kur’ân’ı bildireceğiz. Bu vasıflara sahip olan bir Kitaba mazhar olmak için de gerçekten hazır olunmalı, o kitap tertil üzere okunmalı ve onun kapsadığı hususlar üzerinde tefekkür edilmelidir.
6. Daha sonra Yüce Allah, ona geceleyin namaz kılmayı emretmesindeki hikmeti söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır:“Çünkü gece kalkışı” yani uyuduktan sonra geceleyin namaz kılmak “hem daha etkilidir, hem de ondaki okuyuş daha düzgün ve sağlamdır.” Yani Kur’ân’ın maksadının gerçekleştirilmesi ihtimali daha yüksektir. Bu esnada kalp ve dil arasında uyum sağlanır, meşguliyetler azdır. Okunan iyice anlaşılır ve Kur’ân-ı Kerîm dosdoğru bir şekilde okunabilir.
7. Gündüz ise durum böyle değildir ve bu maksatlar onda pek gerçekleştirilemez:“Gündüz vakti ise senin uzun uğraşların vardır.” Yani ihtiyaçların ve geçimin için gidip gelmek kalbi meşgul eder ve kişinin kendisini büsbütün Kur’ân’a vermesi kolay olmaz.
8. “Rabbinin ismini an” bu bütün zikir çeşitlerini kapsar “ve her şeyden yüz çevirip tamamiyle O’na yönel!” Yani her şeyle ilişkini keserek O’na yönel! Çünkü varlıklarla ilişkiyi kesip Yüce Allah’a yönelmek, kalbin bütün varlıklarla ilişkiyi koparıp onlardan uzaklaşması, Allah’ın muhabbetiyle, O’na yakınlaştırıcı ve O’nun rızasına eriştirici şeylerle dolup taşması demektir.
9. “O, doğunun da batının da Rabbidir.” Burada doğu ve batı birer cins/tür ismidir. Bütün doğuş ve batış yerlerini kapsar. O bakımdan Yüce Allah, bütün doğuların ve batıların, onlardaki bütün aydınlıkların Rabbidir. Ulvi ve süfli âlemde bu aydınlıklardan yararlanan varlıkların da Rabbidir. O, her şeyin Rabbi, yaratıcısı ve idare edicisidir. “O’ndan başka hiçbir (hak) ilâh yoktur.” O’nun yüce zatı dışında hiçbir mabud yoktur. Sevgi ve tazimin yalnızca kendisine tahsis olunmasına layık olan O’dur. Bundan dolayı şöyle buyurmuştur:“O halde O’na güvenip dayan!” Koruyucu ve bütün işlerini çekip çevirici olarak yalnız O’nu bil!

10. Yüce Allah, ona özel olarak namazı ve genel olarak zikri emretmişti. Bu yolla kul, ağırlıklara katlanma gücünü büyük ölçüde elde eder. Zor işleri yapabilme alışkanlığını kazanır. Sonra ona kendisine karşı inatla direnenlerin, kendisine ve getirdiklerine dil uzatanların söylediklerine sabretmesini emretmiş, Allah’ın emri doğrultusunda yoluna devam ederek hiç kimsenin kendisini yolundan alıkoymaması gerektiğini bildirmiş ve onlardan güzel bir şekilde ayrılıp uzaklaşmasını istemiştir ki bu, maslahatın öyle gerektirdiği ve herhangi bir eziyet verme söz konusu olmayan bir uzaklaşmadır. Onu rahatsız edecek sözleri dolayısı ile onlardan yüz çevirip uzak durması ve onlarla en güzel yol hangisi ise onunla tartışması emredilmiştir.

11. “Refah sahibi o yalanlayıcıları bana bırak!” Sen onlarla Beni baş başa bırak, zira Ben onlardan intikam alacağım. Onlara mühlet verecek olsam dahi onları (azaba uğratmayı) ihmal etmeyeceğim. “Refah sahibi” ifadesi ile Allah'ın, kendilerine bol rızık ihsan edip geniş çapta lütuflarını bağışladığı, bu nedenle de azgınlaşan zengin kimseler kastedilmektedir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:“Hayır, çünkü insan gerçekten azar, kendisini varlıklı ve ihtiyaç duymaz bir halde görünce.”(el-Alak, 96/6-7)

Daha sonra bunları nezdindeki ceza ve azaplar ile tehdit ederek şöyle buyurmaktadır: